Aylık arşiv Mayıs 25, 2023

İşe İade Davaları

İşçi ve işveren arasındaki ilişkiyi düzenleyen ve inceleyen hukuk dalına İş Hukuku denir. İş Hukukunun kapsamında özellikle işçi ve işveren yer almaktadır. Bu bakımdan kanunda yapılan işçi ve işveren değerlendirmesi önem arz etmekte olup uygulanacak kanunu da belirlemektedir.

İş Hukukuna İlişkin Uyuşmazlıklar Ve Uygulanacak Kanunlar

İş hukukuna ilişkin düzenlemeler asıl olarak 4857 sayılı İş Kanunu ‘nda yer almaktadır. İş hukuku alanında bir uyuşmazlığın doğması halinde, ilk olarak bakılması gereken 4857 sayılı İş Kanunu’dur. Bunun yanı sıra; işin niteliğine veya işçinin durumuna göre 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmeleri Kanunu, 854 sayılı Deniz İş Kanunu, 5953 sayılı Basın İş Kanunu gibi kanunlarda iş hukukuna ilişkin özel düzenlemeler bulunmaktadır. Ayrıca bazı durumlarda 6098 sayılı Borçlar Kanunu da uygulama alanı bulmaktadır.

İşe İade Davasında İşçinin Konumu ve Avukatın Önemi

İş Kanunu işçiyi korumakta iş güvencesi kapsamında birtakım haklar tanımaktadır. Ancak en önemli koruma görevi işçinin işverene karşı daha dik durabilmesi ve işverenin keyfi davranışlarının önüne geçmesidir. İşe iade de bu haklardan bir tanesidir. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki işverene, çalışmak istemediği işçi ile çalışması yönünde emir verilemez. Yani, işveren, bir işçi ile çalışmak istemiyorsa, işçiye karşı bazı şart ve yükümlülüklerini yerine getirmesi halinde işten çıkarabilir.

İşe İade Davası Nedir?

İş Kanunu’ndaki 18 19 20 21 22 ve 29 maddeler işverenin iş akdini nasıl sonlandırabileceğini düzenlemektedir. İşe iade davası, işverenin işçinin iş akdini haksız bir nedenle sonlandırması halinde, iş akdi haksız fesh edilen işçinin açabileceği bir dava türüdür. Ancak tek başına iş akdinin haksız sonlandırılması yeterli olmayıp, işe iade davası için diğer şartları da taşıyor olmak gerekir.

İşe İade Davası Şartları Nelerdir?
– Haksız nedenle iş akdi feshedilen kişinin işe iade davası açabilmesi için işyerinde 30 veya daha fazla kişinin çalışıyor olması gerekir. Bu 30 kişi iş akdinin sonlandırıldığı tarih dikkate alınarak hesaplanır.

– İşçinin o iş yerinde en az altı aylık çalışmasının bulunması gerekir. Altı aydan az kıdeme sahip işçiler işe iade davası açamaz.

– İş akdi haksız sonlandırılan işçi ile iş yeri arasındaki belirsiz süreli iş sözleşmesinin olması veya işin niteliği gereği belirsiz süreli iş sözleşmesi şeklinde olması gerekmektedir.

– İşe iade davası açabilmek için iş akdinin işveren tarafından haksız olarak feshedilmesi gerekir. İş akdini kendisi sonlandıran işçi işe iade davası açamaz.

– İşe iade davası, işletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekili sıfatında ya da işveren vekili yardımcısı sıfatındaki kişiler tarafından açılamaz.

Kimler İşe İade Davası Açabilir?
İşe iade davası, iş akdinin işveren tarafından haksız fesh edilmesinden itibaren işçi tarafından 30 gün içerisinde arabulucuya başvurması, düzenlenecek arabulucu anlaşmazlık tutanağı sonrasında iki haftalık süre içerisinde dava açılması gerekir. Bu dava süresi içerisinde açılmazsa dava hakkı sona erer. İşe iade davası, işletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekili sıfatında ya da işveren vekili yardımcısı sıfatındaki kişiler tarafından açılamaz.

İşe İade Davası Açma Süresi Ne Kadar?
İş Kanunu madde 20/1 e göre; İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde işe iade talebiyle, arabulucuya başvurmak zorundadır. Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamaması hâlinde, son tutanağın düzenlendiği tarihten itibaren, iki hafta içinde iş mahkemesinde dava açılabilir.

İşe İade Davası Ne Kadar Sürer?
Kanunda, işe iade davalarının sonuçlanacağı süre öngörülmüştür. Uygulamada her ne kadar bu sürelere, İş Mahkemelerinin iş yükü v.s nedeniyle uyulmasa da kanun koyucu işçiye korumak amacıyla süre tayin etmiştir. Bu hükme göre işe iade talebiyle açılacak dava, 2 ay içerisinde sonuçlanmalı ve temyizi de 1 aydan önce tamamlanmalıdır.

İşe İade Davası Nerede Ve Hangi Mahkemede Açılır?
İşe iade davalarında görevli mahkeme, İş mahkemeleridir. Dava işçinin çalıştığı yer veya işverenin adresinde bulunan iş mahkemelerinde görülür. İş Mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde açılacak işe iade davalarına Asliye Hukuk Mahkemesi, iş mahkemesi sıfatıyla bakar.

Davanın açılması veya yargılama sırasında yapılacak eksik veya hatalı işlemler kişilerin hak kaybına uğramasına sebep olacaktır. Bu sebeple işe iade davası sürecinde mutlaka bir avukattan hukuki yardım alınması gerekmektedir. Daha detaylı bilgi almak için bizimle İLETİŞİMe geçiniz.

Genel Olarak Boşanma Davası

Boşanma Davası Açma Sebepleri Nelerdir?
Boşanma davası açma sebepleri özel boşanma ve genel boşanma sebepleri olarak ikiye ayrılır. Eşlerden biri tek başına diğer eşi dava edebilir. Buna çekişmeli boşanma denir. Boşanma davası açılırken boşanma sebebi ancak kanunda belirtilen sebeplere dayanmalıdır.

Özel Boşanma Sebepleri Nelerdir?
Özel boşanma sebepleri kanunda açıkça düzenlenmiş olup beş tanedir, bunlar;
-Zina
-Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış
-Suç işleme veya haysiyetsiz hayat sürme
-Terk
-Akıl hastalığı
Özel boşanma sebebinde karşı tarafın kusurlu olduğunu ispatlamaya gerek yoktur. Davacı eşin özel boşanma sebebinin varlığını ispatlaması yeterlidir.

Genel boşanma sebepleri Nelerdir?
-Evlilik birliğinin temelden sarsılması (Tmk 166)
-Eşlerin anlaşması
-Ortak hayatın yeniden kurulamaması
Genel boşanma nedenlerine dayanılarak boşanma kararı verilebilmesi için davacı eşin davalı tarafın kusuru olduğunu ispatlaması gerekir. Davacı eş tamamen kusurlu olan taraf ise açtığı boşanma davası reddedilecektir. Bu kapsamda davacı eşin davasının kısmen veya tamamen kabul edilebilmesi için kusur değerlendirmesi yapılarak kusursuz veya davalı tarafa göre en azından az kusurlu bulunması yeterlidir.

Boşanma Davasında Yetkili Ve Görevli Mahkeme Hangisidir?
Boşanma davasının hangi mahkemede açılacağı görev, nerede açılacağı ise yetki ile ilgilidir.
Boşanma davasına bakmaya görevli mahkeme “Aile Mahkemesi”dir. Bir yerde aile mahkemesi yoksa “Asliye Hukuk Mahkemesi” aile mahkemesi sıfatıyla davaya bakar.
Yetkili mahkeme ise üç yer mahkemesinin herhangi birinde açılabilir:

-Davacı eşin yerleşim yerindeki aile mahkemesi,
-Davalı eşin yerleşim yerindeki aile mahkemesi,
-Eşlerden her ikisinin son altı ay birlikte yaşadıkları yer aile mahkemesi

Boşanma Davası Ne Kadar Sürer?
-Boşanma davasının ne kadar süreceği davanın çekişmeli veya anlaşmalı oluşuna göre değişir. Çekişmeli boşanma davası anlaşmalı boşanma davasına kıyasla daha uzun süren bir davadır.

Çekişmeli boşanma davaları davadaki anlaşılamayan hususların fazlalığına göre ortalama 1,5 yıl ile 3 yıl arasında değişebilir. Anlaşmalı boşanma davaları genellikle tek celsede sona erer ancak tensip zaptında duruşma gününün verildiği tarihe göre ortalama 1 ay ile 4 ay arasında değişebilir.

Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır?
Anlaşmalı boşanma davası açmanın bazı şartları vardır. Öncelikle eşlerin en az 1 yıldır evli olması gerekir.
Eşlerden biri veya ikisi beraber, anlaşmalı boşanma protokolü ve dava dilekçesi ile birlikte aile mahkemesine başvurup, gerekli harç ve giderleri ödedikten sonra anlaşmalı boşanma davasını açabilir.
Anlaşmalı boşanma davasında tarafların duruşmaya katılımı zorunludur. Çünkü hakim tarafların anlaşmalı boşanma protokolünü hür iradeleri ile kabul ettiklerine ikna olmalıdır. Taraflar boşanmak istediklerini duruşma esnasında bizzat beyan etmeli ve bu beyanların tutanağa geçirildikten sonra imzalamalıdır.

Anlaşmalı Boşanma Protokolü Nedir?
Anlaşmalı boşanma protokolü, anlaşmalı boşanmak isteyen eşler tarafından çekişmeye yer kalmayacak şekilde , boşanmanın mali sonuçlarına ilişkin nafaka-tazminat ve mal paylaşımı ile ortak çocukların velayet durumu hususlarında anlaştıkları sözleşmedir. Bu protokol hiç bir şekilde şarta bağlı olmadan hazırlanmalı ve tüm maddeleri ile hakim tarafından da uygun bulunmalıdır.

Boşanma davası açılırken yetkili ve görevli mahkemenin doğru tespit edilmesi ve iddiayı ispatlayacak delillerin usule uygun bir şekilde mahkemeye sunulması gerekmektedir. Davanın açılması veya yargılama sırasında yapılacak eksik veya hatalı işlemler kişilerin hak kaybına uğramasına sebep olacaktır. Bu sebeple boşanma davası sürecinde mutlaka bir avukattan hukuki yardım alınması gerekmektedir. Boşanma davası ile ilgili daha detaylı bilgi almak için bizimle İLETİŞİMe geçiniz.

İş Akdinin İşveren Tarafından Feshi

İşçi ile işveren arasında kurulan iş ilişkisi çeşitli sebeplerle devam edemez hale gelebilir. Bu durumda taraflardan birisi, iş akdini sona erdirecektir. İş akdinin işçi tarafından feshedilmesi konusu “İş Akdinin İşçi Tarafından Feshi” adlı makalemizde incelenmiştir. Bu makalede İş akdinin işveren tarafından feshi ve hukuki sonuçları incelenecektir.

İş akdinin işveren tarafından feshi, kanun koyucu tarafından 4857 sayılı İş Kanunu’nda düzenlenmiştir. İşveren tarafından yapılan fesih; haklı bir gerekçeye dayanabileceği gibi hiçbir haklı gerekçeye dayanmadan da gerçekleştirilebilir. Yapılacak feshin haklı bir gerekçesinin olup olmaması, farklı hukuki sonuçlar doğurmaktadır.
      Yürürlükte olan 4857 sayılı İş Kanunu’nun 19. maddesine göre; işveren fesih bildirimini yazılı olarak yapmak, fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde belirtmek zorundadır. Böylece ; iş akdi feshedilen işçinin bu fesih gerekçesine karşı koyma ve hukuki yollara başvurma hakkını araması amaçlanmıştır.

1-Hizmet Akdiyle İlgili Genel Açıklamalar:

Hizmet akdi yani iş sözleşmesi ile ilgili düzenlemeler 4857 sayılı İş Kanununun 8 inci maddesinden 31 inci maddesine (31 dahil) kadar olan kısmında yer almaktadır. Akit sözleşme anlamına gelmektedir. Dolayısıyla hizmet akdi ile iş sözleşmesi aynı anlamı taşımaktadır.

4857 sayılı İş Kanununun 8 inci maddesinde iş sözleşmesi; bir tarafın yani işçinin bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın yani işverenin de ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşme olarak tanımlanmıştır.

2-Hizmet Akdinin Feshi:

Hizmet akdinin (iş sözleşmesi) feshi, sözleşmenin yani işçi – işveren arasındaki çalışma ilişkilerinin sona erdirilmesi demektir. Eğer hizmet akdini işveren feshetmişse, işten çıkarma, işçi feshetmişse işten çıkma, işten ayrılma şeklinde de ifade edilmektedir.

3. Belirli Süreli İş Sözleşmesinin İşveren Tarafından Feshi 

A-Haklı Nedenle Akdin Feshi:

Belirli süreli iş sözleşmeleri, belirli bir süre ile sınırlanan sözleşmelerdir. Bu sürelerin sonunda iş akdi bir bildirime bağlı olmadan sona erecektir. Ancak işveren belirli süreli iş akdini, süre dolmadan feshedebilir. Bu durumda işverenin haklı gerekçesi olup olmaması durumları için ayrı değerlendirme yapmak gerekmektedir.
Aynı şekilde, “İşverenin haklı nedenle derhal fesih hakkı” başlıklı 25 inci maddesinde belirtilen şartlardan herhangi birinin gerçekleşmesi halinde de süresi henüz dolmamış olsa dahi hizmet akdi işveren tarafından feshedilebilir. Ancak bu durumda, işveren 25 inci maddenin II numaralı bendinde belirtilen sebepler dışında yani sağlık sebepleri ve zorlayıcı sebeplerle işçiyi işten çıkarmışsa ve işçi işyerinde en az bir tam yılını da doldurmuşsa işverenin işçiye kıdem tazminatı ödemesi gerekir. Eğer işveren 25 inci maddenin II numaralı bendinde belirtilen “Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri” nedeniyle işçinin hizmet akdini feshetmişse yani işçiyi işten çıkarmışsa bu durumda işçiye kıdem tazminatı ödemek zorunda değildir.


B- Haklı Bir Nedene Dayanmaksızın Akdin Feshi:

Süresi belirli hizmet akdi, henüz süresi dolmadığı halde yukarıda belirtilen haklı bir nedenlerden herhangi birine dayanmaksızın feshedilirse, eğer işçi veya işveren sözleşmeyi tek taraflı feshetmişse, bu durum ihbar tazminatı hariç süresi belirsiz iş sözleşmesinin haklı bir nedene dayanmaksızın feshedilmesiyle aynı sonuçları doğurur. Dolayısıyla, işçi işyerinde en az bir tam yılını da doldurmuşsa, sözleşmeyi haksız olarak fesheden işverenin işçiye kıdem tazminatı ödemesi gerekir. Feshin çift taraflı olması halinde ise taraflar için hiçbir sorumluluk veya hak doğmayacağı açıktır. Ayrıca, süresi belirli hizmet akdini, haklı bir nedene dayanmaksızın süresi dolmadan tek taraflı olarak işveren feshetmişse, işçi kalan aylara ilişkin ücretini de işverenden talep edebilir. Ancak, bu şekilde işten çıkarılan işçi daha sonra başka yerde işe girmişse ve yeni işyerinden aldığı ücret, çıkarıldığı işyerinden aldığı ücretten düşükse, bu durumda sadece kalan aylara ait aradaki fark ücreti işçi işverenden talep edebilir. Aynı şekilde, süresi belirli hizmet akdini, haklı bir nedene dayanmaksızın süresi dolmadan tek taraflı olarak işçi feshetmişse, bu durumda da işveren işçiden kalan aylara ait ücreti tutarında tazminat talep edebilir.

Süresi belirli hizmet akdinin süresi dolduğunda, işçi aynı işyerinde çalışmaya devam ederse bu durumda iş sözleşmesinin süresinin belirsiz süreli iş sözleşmesine dönüşeceği unutulmamalıdır. Zira; 4857 sayılı Kanunun 11 inci maddesinde; “Belirli süreli iş sözleşmesi, esaslı bir neden olmadıkça, birden fazla üst üste (zincirleme) yapılamaz. Aksi halde iş sözleşmesi başlangıçtan itibaren belirsiz süreli kabul edilir.” hükmü yer almaktadır. Bu nedenle  taraflar aralarında tekrar yeni bir belirli süreli hizmet akdi yapamazlar. Yapsalar da, hizmet akdi başlangıcından itibaren belirsiz süreli sayılacaktır.


2-1.3.Süresi Belirli Hizmet Akitlerinde Yıllık Ücretli İzin ve Kıdem Tazminatı Hakkı:

4857 sayılı İş Kanununda, yıllık ücretli izin ve kıdem tazminatı hakkı yönünden süresi belirli hizmet akdi ile süresi belirsiz hizmet akdi açısından herhangi bir ayrım yapılmamıştır. Sadece 17 nci maddede ihbar tazminatı yönüyle ayrım yapılmış, ihbar süresi ve tazminatıyla ilgili maddede yer alan düzenlemelerin süresi belirsiz hizmet akdi için geçerli olduğu belirtilmiştir.

Dolayısıyla, süresi belirli hizmet akdiyle çalışan işçinin, yıllık ücretli izne hak kazanabilmesi için işyerinde işe başladığı günden itibaren, deneme süresi de içinde olmak üzere, en az bir yıl çalışmış olması yeterlidir. Eğer süresi belirli hizmet akdi bir yıllık yapılmışsa ve sözleşmenin süresi dolduğunda işçi işten ayrılırsa, bu durumda yıllık iznini kullanma imkanı olmayacağından, işçinin hak kazanıp da kullanmadığı yıllık izin sürelerine ait ücretin, sözleşmenin sona erdiği tarihteki ücreti üzerinden işçinin kendisine veya hak sahiplerine işveren tarafından ödenmesi gerekir. Bu ücrete ilişkin zamanaşımı iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren başlar.

Süresi belirli hizmet akdi ile çalışan işçinin, kıdem tazminatına hak kazanma koşullarında da aynı şekilde 1479 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesi hükümleri geçerlidir. Bu hükümler uyarınca, süresi belirli iş sözleşmesinin süresi dolmadığı halde işveren haklı bir sebebe dayanmadan veya 25 inci maddenin (II) numaralı bendinde belirtilen “Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri”, dışında (I) numaralı bendinde sayılan sağlık sebepleri veya (III) numaralı bendinde sayılan zorlayıcı sebeplerden herhangi birine dayalı olarak işçiyi işten çıkarmışsa ya da işçi 24 üncü maddede belirtilen haklı nedenlerden herhangi birine dayalı olarak kendisi işten çıkmışsa, ayrıca işyerindeki çalışma süresi de en az bir tam yılını doldurmuşsa, bu durumda işverenin işçiye kıdem tazminatı ödemesi gerekir.


2-2.Belirsiz Süreli Hizmet Akdinin Feshi:

A-Haklı Nedenle Akdin Feshi:

Belirsiz süreli iş sözleşmesi; 4857 sayılı İş Kanununun “işçinin haklı nedenle derhal fesih hakkı” başlıklı 24 üncü maddesinde belirtilen şartlardan herhangi birinin gerçeklemesi halinde işçi tarafından, “İşverenin haklı nedenle derhal fesih hakkı” başlıklı 25 inci maddesinde belirtilen şartlardan herhangi birinin gerçekleşmesi halinde de işveren tarafından bildirimsiz olarak yani önceden karşı tarafa herhangi bir bildirim yapmaya gerek kalmadan feshedilebilir. Dolayısıyla, 24 üncü maddede belirtilen haklı nedenlerden herhangi birine dayalı olarak iş sözleşmesini fesheden işçi, eğer işyerinde bir tam yılını da doldurmuşsa kıdem tazminatına hak kazanır. Aynı şekilde, işveren de 25 inci maddenin (I) numaralı bendinde sayılan sağlık sebepleri veya (III) numaralı bendinde sayılan zorlayıcı sebeplere dayalı olarak iş sözleşmesini feshetmiş yani işçiyi işten çıkarmışsa ve işçi işyerinde en az bir tam yılını da doldurmuşsa bu durumda işverenin yine işçiye kıdem tazminatı ödemesi gerekir. Ancak, işveren işçiyi 25 inci maddenin (II) numaralı bendinde sayılan ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri nedeniyle işçiyi işten çıkarmışsa, bu durumda kıdem tazminatı ödemek zorunda değildir.


B-Haklı Bir Nedene Dayanmaksızın Akdin Feshi:

Belirsiz süreli hizmet akdi, belirtilen haklı nedenlerden herhangi biri olmadığı halde feshedilecekse, sözleşmeyi feshedecek işçi veya işveren taraf, 4857 sayılı Kanunun 17 nci maddesi uyarınca sözleşmenin feshinden önce durumu diğer tarafa bildirmesi gerekir. Buna ihbar süresi denir. Bu ihbar sürelerini dikkate almadan iş sözleşmesini fesheden tarafın karşı tarafa ihbar tazminatı ödemesi gerekir. Bu ihbar şartı, hem işveren hem de işçi için getirilmiş bir şarttır. Ayrıca sözleşmeyi haklı bir nedene dayanmaksızın fesheden taraf işverense ve işçi işyerinde en az bir tam yılını da doldurmuşsa bu durumda işverenin işçiye kıdem tazminatı da ödemesi gerekir.


C-İhbar Süresi ve İhbar Tazminatı:

İhbar süresine bağlı olarak ödenen ihbar tazminatı sadece belirsiz süreli iş akitleri için geçerlidir. Süresi belirsiz hizmet akdi, 4857 sayılı Kanunun 24 üncü maddesinde sayılan haklı nedenlerden herhangi biri olmadığı halde işçi tarafından veya 25 inci maddesinde sayılan haklı nedenlerden herhangi birisi olmadığı halde işveren tarafından feshedilecekse, sözleşmeyi feshedecek tarafın, durumu diğer tarafa bildirmesi gerekir. Buna ihbar öneli veya ihbar süresi denir . Bu durumda işçi veya işveren;

a) İşçinin işi altı aydan az sürmüş ise sözleşmeyi feshetmeden en az iki hafta önce,

b) İşçinin işi altı aydan birbuçuk yıla kadar sürmüş ise sözleşmeyi feshetmeden en az dört hafta önce,

c) İşçinin işi birbuçuk yıldan üç yıla kadar sürmüş ise sözleşmeyi feshetmeden en az altı hafta önce,

d) İşçinin işi üç yıldan fazla sürmüş ise sözleşmeyi feshetmeden en az sekiz hafta önce,

sözleşmeyi feshedeceğini karşı tarafa bildirmesi gerekir.

Bildirim şartına uymayan, yani sözleşmeyi feshetmeden önce yukarıda belirtildiği şekilde karşı tarafa önceden haber vermeyen taraf, karşı tarafa bildirim süresine ilişkin ücret tutarında tazminat ödemek zorundadır. Ancak işveren bildirim süresine ait ücreti işçiye peşin ödemek suretiyle, yukarıda belirtilen süreleri beklemeden iş sözleşmesini feshedebilir.

İşverenin bildirim şartına uymaması veya bildirim süresine ait ücreti peşin ödeyerek sözleşmeyi feshetmesi, işverenin,4857 sayılı Kanunun 18, 19, 20 ve 21 inci maddesi hükümlerinden yani iş güvencesiyle ilgili hükümlerden kurtulabileceği anlamına gelmez. Bu konudaki ayrıntılı bilgiyi, iş güvencesi kapsamına giren işyerlerinde çalışan işçinin hizmet akdinin feshi başlıklı diğer makalemizde bulabilirsiniz.

İşçi-İşveren uyuşmazlıklarına ilişkin daha detaylı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Boşanma Davası Nasıl Açılır?

Boşanma davası nasıl açılır? Ülkemizde en sık karşılaşılan Hukuk davalarının başında boşanma davası gelmektedir. Adli istatistiklere göre 2015 yılında çeşitli sebeplere dayanarak açılan boşanma davası sayısı 205.871’dir. Peki boşanma davası nasıl açılır? Evlilik birliğinin sona erdirilmesi; ayrılık kararı alan eşleri, varsa müşterek çocukları, eşlerin ailelerini ve dolayısıyla toplumu etkilemektedir. Bu sebeple kanun koyucu, evlilik birliğinin sona erdirilmesini, haklı sebeplerin olması ve bu sebepleri inceleyecek hakimin bu haklı sebeplerin bulunduğuna ikna olmasına bağlamıştır. Yani eşler arasındaki evlilik birliğinin sona erdirilmesi için, boşanmak isteyen eşin yetkili Aile Mahkemesi’nde açacağı boşanma davasında hakimin BOŞANMA kararı vermesi gerekmektedir. Boşanma davasında hakim tarafların iddia ve delillerini dinleyecek, davanın Medeni Kanun’da belirtilen haklı boşanma sebeplerine dayanıp dayanamadığını inceleyecek ve buna göre karar verecektir

Ülkemizde çok fazla boşanma davası açılması sebebiyle birçok vatandaş, boşanma hakkında bilgi sahibi olduğunu ve tek başına davayı takip edebileceğini düşünmektedir. Ancak yargılama usulünü bilmeden ve yeterli hukuki bilgiye sahip olmadan yürütülen boşanma davalarında; tarafların yasal süreleri kaçırması, delillerin eksik veya hatalı bildirilmesi, hatalı hukuki değerlendirme yapıp etkili iddia ve savunma yapılamaması gibi sebeplerle taraflar hak kaybına uğramaktadır. Tarafların yapacağı bu hataların sonrasında bir hukukçu tarafından dahi düzeltilmesi mümkün olmamaktadır. Bu sebepleri hem davacı hem davalı kişilerin boşanma sürecinin başından itibaren bir avukattan hukuki destek almasın gerekmektedir.

BOŞANMA DAVALARINDA TARAFLARIN HAKLARI NELERDİR?

Eşlerden birinin ya da her iki eşin birlikte boşanma kararı almalarının ardından; müşterek çocukların velayetinin kimde olacağı, eğitim giderlerinin nasıl karşılanacağı, evlilik süresince elde edilen malların nasıl paylaşılacağı, eşlerin boşanma sebebiyle karşı taraftan talep edecekleri maddi-manevi tazminatlar, boşanma sebebiyle yoksulluğa düşecek eşin talep edeceği yoksulluk nafakası ve müşterek çocuklar ile kişisel ilişkinin kurulması gibi uyuşmazlıkların çözülmesi gerekmektedir. Bu konuların tamamında uzlaşmaları halinde taraflar, anlaşmalı olarak boşanma yoluna gidebilirler. Ancak eşler arasında boşanma ve sonuçlarına ilişkin bir uyuşmazlık varsa o halde bir eşin açacağı boşanma davasında hakim tarafların iddialarını ve delilleri değerlendirerek hüküm kuracaktır.

Boşanma kararı alınmasında bir tarafın kusuru bulunuyorsa diğer eş, boşanma davası açma ve boşanmadan kaynaklanan nafaka, velayet ve tazminat taleplerinde bulunma hakkına sahiptir. Ayrıca boşanma sürecinde uzaklaştırma kararı, koruma talebi, tedbir nafakası gibi taleplerde de bulunulabilir. Boşanmada kusuru bulunmayan eş, anlaşmalı boşanma davasında dahi diğer eşten bu taleplerde bulunma hakkına sahiptir. Ayrıca boşanmaya bağlı olarak evlilik birliği içerisinde iken edinilen malların paylaşımı da bu süreçte yapılacaktır.

ANLAŞMALI BOŞANMA DAVASI NASIL AÇILIR?

Anlaşmalı boşanma davası nasıl açılır? Eşler, evlilik birliğinin sona erdirilmesine birlikte karar verebilirler. Bu karar boşanma davası açılmadan önce alınabileceği gibi bir tarafın açacağı boşanma davası devam ederken de alınabilir. Bu durumda düzenlenecek bir protokolde; tarafların birbirlerine ödeyecekleri maddi-manevi tazminatlar, evlilik birliği içerisinde iken edinilen malların paylaşımı, müşterek çocukların velayeti, ödenecek nafaka miktarı kararlaştırılır. Bu belge ile yetkili Aile Mahkemesi’ne başvuruda bulunarak boşanma davası açılır. Bu süreçte tarafların anlaşmış olmaları sebebiyle yargılama kısa sürede bitmektedir. Anlaşmalı boşanmada mahkeme tarafından verilecek kararda, tarafların hazırladığı protokol dikkate alınacaktır. Bu sebeple tarafların arasında düzenlenecek protokol mutlaka bir avukat tarafından hazırlanmalıdır. Böylece ileride yaşanabilecek uyuşmazlıklar ve hak kayıpları önlenecektir.

ÇEKİŞMELİ BOŞANMA DAVASI NASIL AÇILIR?

Evlilik birliğinin sona erdirilmesi konusunda eşler arasında bir anlaşma var ise anlaşmalı boşanma davası açılabileceğini yukarıda belirtmiştik. Ancak boşanma sürecinde her konuda anlaşmaya varan eşlerin sayısı maalesef azınlıktadır. Yani eşler boşanmanın kimin kusurundan kaynaklandığı, velayet veya mal paylaşımı gibi konularda genellikle anlaşmazlığa düşmektedir. Bu durumda boşanmak isteyen eşin çekişmeli boşanma davası açması gerekmektedir. Boşanma davası açmak isteyen eş, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nda belirtilen boşanma sebeplerinden en az birinin oluştuğunu ve bu sebebin oluşmasında diğer eşin kusurlu olduğunu iddia etmeli, bu iddiasını ispatlayacak delilleri mahkeme’ye sunmalıdır. Boşanma davası açılırken yetkili ve görevli mahkemenin doğru tespit edilmesi ve iddiayı ispatlayacak delillerin usule uygun bir şekilde mahkemeye sunulması gerekmektedir. Davanın açılması veya yargılama sırasında yapılacak eksik veya hatalı işlemler kişilerin hak kaybına uğramasına sebep olacaktır. Bu sebeple boşanma davası sürecinde mutlaka bir avukattan hukuki yardım alınması gerekmektedir. Boşanma davası ile ilgili daha detaylı bilgi almak için bizimle İLETİŞİMe geçiniz.

Trafik Kazasından Kaynaklanan Maddi-Manevi Tazminat Davaları

Trafik Kazası Sebebiyle Açılacak Maddi-Manevi Tazminat Davaları

Teknolojik gelişmeler sonucu araç sayılarının artması ve şehirleşmenin doğal bir sonucu olarak trafik kazası sayısı da gün geçtikçe artmaktadır. Her ne kadar trafik kazası sebebiyle can ve mal kayıplarının yaşanmasını istemesek de kaçınılmaz olarak trafik kazaları gerçekleşmektedir. Trafik kazaları neticesinde birçok kişi; gerek aracında meydana gelen hasar, gerek vücudunda meydana gelen yaralanma sebebiyle mağdur olmaktadır. Trafik kazası neticesinde hayatını kaybeden kişilerin ise aileleri mağdur olmaktadır. Bu kişilerin mağduriyetlerini gidermek için bir takım hukuki yollara başvurması gerekmektedir. Bu yazımızda trafik kazası sebebiyle mağdur olan kişilerin tazminat taleplerinin karşılanması için başvurmaları gereken hukuki yolları değerlendireceğiz.

Trafik kazası sebebiyle açılacak maddi-manevi tazminat davalarında kazada kusuru bulunan sürücü ve kusurlu sürücünün sigorta-kasko şirketi davalı olarak gösterilmelidir. Sigorta şirketlerine karşı açılan maddi-manevi tazminat davalarında bu şirketlerinin tamamı kendilerini avukat ile temsil etmektedir. Yeterli hukuki bilgiye sahip olmadan açılacak tazminat davalarında usul ve esasa ilişkin hata yapılma ihtimali yüksektir. Bu durumda açılan davaların reddedilmesi sonucu mağdur kişilerin talepleri karşılanmadığı gibi bu ki kişiler yargılama gideri ödemek zorunda kalabilirler.

Önemle belirtmek gerekir ki hasar danışmanlığı, sigorta aracılığı gibi adlar altında faaliyet gösteren ve daha fazla tazminat alınacağı, yargılamanın daha kısa süreceği gibi çeşitli vaatlerde bulunan kişi ve şirketlerin dava açma yetkisi bulunmamaktadır. Bu kişilerin büyük çoğunluğu hukuki bilgiye dahi sahip değillerdir. Bu kişiler tarafından kandırılan birçok vatandaş ciddi mağduriyetler yaşamaktadır. Ülkemizde açılacak tazminat davalarında kişilerin kendilerini ancak bir avukat ile temsil etme hakkı bulunmaktadır. Bu sebeple dava açacak mağdurların mutlaka tazminat Hukuku’nda yeterli bilgiye sahip bir avukat ile kendilerini temsil etmesi gerekmektedir.

Kimler dava açabilir?

Bu konuda ikili bir ayrım yapmamız gerekir. Eğer trafik kazası mağduru hayattaysa bizzat kendisi maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Ancak trafik kazası yapan kişi vefat etmişse bu durumda; vefat nedeniyle maddi veya manevi zarar gören ailesi, yakınları, nişanlısı, bakım ve desteği altında bulunan kişiler maddi ve manevi tazminat davası açma hakkına sahiptirler.

Trafik kazalarında dava açma süresi nedir?

6098 Sayılı Kanunun 72. Maddesi şöyledir:

Madde 72 – Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her halde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.

Kanunda belirtildiği üzere tazminatı  gerektiren fiil bir suç oluşturuyorsa, daha uzun olması halinde bu suça ilişkin zamanaşımı uygulanacaktır. Diğer hallerde ise genel zamanaşımı; mağdurun uğradığı zararı ve failini öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl, her halükarda ise kazanın meydana geldiği tarihten itibaren 10 yıldır.

Trafik kazaları sonucu kimlere karşı dava açılabilir?

Trafik Kazası sonucu maddi-manevi tazminat davasının kimlere karşı açılacağı, kazanın oluş şekline göre belirlenecektir. Buna göre kazanın meydana gelmesinde kusuru bulunan sürücü, kusurlu sürücünün sigorta-kasko şirketi, araç şoför dışında birine aitse araç sahibi açılacak davada taraf gösterilmelidir.

Kazaya sebebiyet veren kusurlu aracın şoförüne karşı yolcular tazminat davası açabilir mi?

Araç sürücüsünün kusurlu davranışı sonucu meydana gelen kazalarda, yolcuların sürücüye karşı maddi-manevi tazminat davası açma hakkı bulunmaktadır. Burada belirttiğimiz yolcu-şoför ilişkisi, otobüs firması-yolcu şeklinde olabileceği gibi aile bireyleri arasında da olabilir. Yani ailesinden bir kişi ya da arkadaşı tarafından kullanılan araçta, şoförün hatası sebebiyle kaza geçiren kişinin şoföre karşı dava açma hakkı bulunmaktadır. Ancak aralarındaki bağ gereği kişilerin ailesine ya da arkadaşına karşı maddi-manevi tazminat davası açma ihtimali oldukça düşüktür. Peki böyle bir durumda sigorta şirketine karşı dava açılabilecek midir?

Böyle bir durumda sürücünün sigorta şirketine karşı maddi-manevi tazminat davası açılabilir. Rücu şartlarının olmaması kaydıyla kusurlu aracın sürücüsü tarafından herhangi bir ödeme yapılmadan meydana gelen zararın sigorta şirketi tarafından karşılanması sağlanabilir. Sigortanın türüne gore talep edilecek zarar da değişmektedir. Zira ihtiyari mesuliyet sigorta ile Zorunlu Mesuliyet sigortalarının kapsamları farklı olduğu gibi Zorunlu Ferdi Koltuk Sigortası da farklı zararları karşılamaktadır.

Zorunlu Mali sorumluluk sigortası, sigorta ettirenin, üçüncü kişilere verdiği onun karşılamak üzere oluşturulmuş bir sigorta türüdür dolayısıyla araçta bulunan kazaya sebebiyet veren şoför hariç yolcularda üçüncü kişi olacağından sigorta şirketine dava açabilirler.

Maddi ve Manevi Tazminat Kapsamı ve miktarı nasıl belirlenir

Trafik kazası sonucunda ölüm olayı gerçekleşmişse; Mirasçıları, ölenin desteğinden yoksun kaldıklarından destekten yoksun kalma tazminatı ile cenaze ve defin masraflarını talep edebileceği gibi, ölenin,ölümü nedeniyle duydukları elem, acı ve üzüntü nedeniyle manevi tazminatta talep edebilirler.

Yaralanma meydana geldiyse; Meydana gelen iş ve güç kaybı nedeniyle iş ve güçten yoksun kalınan gün boyunca, çalışamadığı ve kazançtan yoksun kaldığı için, çalışamayıp yoksun kaldığı kaybı, tedavi görmüşse tedavi masraflarını isteyebilecektir. Aynı şekilde manevi tazminat talebinde de bulunabilecektir.

Sakatlık oluştuysa; Kişi sakatlık oranına göre meydana gelecek iş ve güç kaybına göre zararını talep edebilecek, tedavi masraflarını isteyebilecek ve manevi tazminata hak kazanabilecektir. Ayrıca, araçlara veya eşyalara verilen zararların karşılanmasını istenebilecektir.

Tazminatın hesaplanmasında davacının ekonomik durumu ve uğramış olduğu zararların tam olarak tespiti çok önemlidir. Bu hesaplama sırasında hasarlar delilleriyle tam olarak ispat edilemez ise asgari ücret üzerinden zararın hesaplanması ve daha düşük tazminat miktarları söz konusu olacaktır. Özellikle manevi tazminat soyut bir kavram olduğundan kazazedenin uğramış olduğu zararların net ve çok iyi bir şekilde, delilleriyle birlikte ortaya konulması gerekmektedir. Bu hususta profesyonel avukatlardan yardım almanın önemi özellikle tazminatın miktarının doğru ve tatmin edici olması yönünden önemlidir.

Güvence hesabına karşı açılacak tazminat davaları

Zararın meydana geldiği kazaya karışan aracın Karayolları Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortasının bulunmadığı yahut iflas v.s gibi nedenle ödeme yapamayacak durumda olduğu, kazaya karışan aracın tespit edilemediği gibi hallerde güvence hesabına karşı da dava açılabilir. Bu durumda dava sonucunda hükmedilecek tazminat miktarı, güvence hesabınca karşılanacaktır.