Ceza hukukunda tıbbi uygulama hatalarına (malpraktis) yönelik, başta 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu, 863 sayılı Tababet ve Şuabatı Tarzı İcrasına Dair Kanun ile 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerin Yargılanması Hakkında Kanun olmak üzere birtakım mevzuat hükümleri ve içtihatlar doğrultusunda hekimin karşı karşıya kalabileceği birtakım suçlar ve kabahatler ile tıp ceza hukuku esasları belirlenmektedir.
Tıp Ceza Hukuku
Ceza hukukunun tıbbi uygulamalar konusundaki görünümü tıp ceza hukuku olarak adlandırılmaktadır. Tıp ceza hukukuna, tıbbi muamelelerden doğan haksız fiillerin ceza hukukunun alanına giren unsurlarla incelenmesi de denilebilir. Hukuk fakültelerinde ve tıp fakültelerinde tıp hukuku ile tıp ceza hukuku dersleri gösterilmemekte, yalnızca ilgili yüksek lisans ve doktora çalışmalarında tıp ceza hukuku dersleri yer almakta ve ileri düzey akademik faaliyetlerle bu alan çalışılmaktadır.
Temel olarak, ceza hukukunda suçun oluşması için maddi (objektif) unsur ve manevi (subjektif) unsur olmak üzere iki unsurun bir arada var olması gerekmektedir. Tıbbi muamelelerde ve sağlık uygulamalarında da suçun oluşması ve ceza verilebilmesi için aynı şekilde bu iki unsur aranmaktadır.
Uygulamada hekimler ve diğer sağlık çalışanları malpraktis dolayısıyla en çok taksirle öldürme, taksirle yaralama ve görevi kötüye kullanma suçlarından sorumlu tutulmaktadırlar. Bunun yanı sıra bazı münhasır durumlarda hekimlerin ve sağlık çalışanlarının kasten öldürme ve kasten yaralama eylemlerinden ve diğer kamu görevlisine özgü suçlardan da sorumlu tutulabilmeleri mümkündür.
Bu suçlar Türk Ceza Kanunu kapsamında ele alınan suçlar olup hekimin fiili mevzuatımızda daha ağır bir suç ve ceza teşkil etmekte ise aynı eylem için daha ağır cezayı gerektiren suçtan sorumlu tutulacaklardır. Örneğin, transplantasyon yapan bir hekim organ ve doku nakline ilişkin daha ağır bir suç işlemişse bu ceza uygulanacak, aynı eylemi ile daha hafif olan kasten yaralama eyleminden ayrıca ceza almayacaktır. Ya da rüşvet, zimmet ve irtikap gibi suçlar görevi kötüye kullanma şeklinde işlenmiş ise bu durumda ayrıca görevi kötüye kullanma suçundan dolayı memura ceza verilmeyecektir.
Taksirle Yaralama
Taksirle yaralama suçunun takibi yani soruşturulması şikayete bağlıdır, hastanın bu konuda savcılığa şikayetini iletmesi gerekir. Dolayısıyla bir şikayet olmaksızın hekim veya diğer sağlık çalışanlarına yönelik savcı kendiliğinden ve doğrudan soruşturma yürütemez. Ayrıca hastanın şikayetini geri çekmesi halinde soruşturma ve kovuşturma aşamalarında sürece devam edilmez, yani şikayet veya dava düşer. Şikayet için kanunda 6 aylık bir süre öngörülmüş olup şikayet hakkının kötüye kullanılmaması için taksirle yaralama nedeniyle yapılacak bir şikayette 6 aylık hak düşürücü sürenin geçirilip geçirilmediğini savcılık dikkate alacaktır.
Taksirle yaralama suçu, kanunda sayılan uzlaşma yoluna gidilebilecek suçlardandır. Uzlaşma, Adalet Bakanlığı Alternatif Çözümler Daire Başkanlığı Uzlaştırma Bürosu tarafından atanan objektif bir üçüncü kişi tarafından atanan uzlaştırmacı tarafından uyuşmazlığın mahkeme yoluna gidilmeden tarafların özellikleri gözetilerek çözümlenmesi yoludur. Taksirle yaralama nedeniyle hasta şikayeti sonrasında taraflar arasında uzlaşma sağlanırsa hekim veya sağlık çalışanı hakkında dava açılmaksızın cezai süreç sona erecektir.
Taksirle Öldürme
Taksirle öldürme suçunun takibi şikayete bağlı değildir. Yani ölen kimsenin yakınları veya diğer ilgililer hekim hakkında şikayette bulunmasalar dahi savcı re’sen soruşturma yapabilecektir. Soruşturma sonrasında suçun işlendiğine dair yeterli şüphe olduğuna kanaat getirilirse kovuşturma aşamasına geçilecek, hekim hakkında kamu davası açılacaktır. Yargılama neticesinde hekimin suçlu olduğuna kanaat getirilirse hekim hakkında cezaya hükmolunacaktır. Taksirle öldürme suçu için hasta yakınları veya ilgililer şikayetlerini geri çekseler dahi süreç işlemeye devam edecektir.
Görevi Kötüye Kullanma
Türk Ceza Kanununun 257. maddesinde düzenlenen bu suç kamu görevlilerine özgü ve temel bir suç tipi olup kamu görevlisinin görevini hiç veya gereği gibi yapmaması şeklinde oluşabileceği gibi görevini ihmal etmesi suretiyle görevi ihmal şeklinde de oluşabilecek bir suçtur. Bu suçu oluşturan eylem veya eylemler malpraktis şeklinde ceza yargılamasına konu olabileceği gibi haksız fiil ve kusur sorumluluğu çerçevesinde hukuk davasına da konu olabilecektir.
Görevi kötüye kullanma suçu kasten işlenebilecek bir suçtur. Fakat bu konuda özel bir kast ve manevi unsur aranmamaktadır, görevin gereği gibi yapılmaması veya ihmal edilmesi eylemlerinin bilerek ve isteyerek yapılması suçun oluşması için yeterlidir. Örneğin acil serviste görevli bir hekimin hastaya müdahale etmeden doğrudan başka hastaneye sevk etmesinde doktor eyleminin görevi ihmal şeklinde suç olduğunu tespit edilmiştir. Bu gibi örneklerle tıp ceza hukuku kapsamında görevi kötüye kullanma uygulamada sıklıkla karşılaşılan önemli bir suç tipidir.
Görevi kötüye kullanma suçunun oluşması için bir zarara sebebiyet verilmiş olması gerekmektedir. Bu konuda ya bir kişinin mağduriyetine ve mağdurun zararına sebep olması, ya kamunun zararına neden olması ya da birtakım kişilere haksız menfaat sağlanarak zarara sebep olunması şeklinde bir zararın mevcudiyeti aranmaktadır.
Bu suçun temel cezası ihmal suretiyle işlendiği takdirde 3 aydan 1 yıla kadar olup suçun temel cezası 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezasıdır. Görevi kötüye kullanma suçu şikayete bağlı suçlar kapsamında yer almamaktadır dolayısıyla suç hakkında bir şikayet süresi de öngörülmemiştir. Fakat Bu suç hakkında 8 yıl süreyle dava zamanaşımı süresi öngörülmüş olup bu süre içerisinde suç araştırması ve yargılama yapılmaz ise fail hakkında bu sürenin sonunda soruşturma ve yargılama yapılmayacaktır.
Kamu görevlilerinin işledikleri suçlar hakkında cumhuriyet savcılığının soruşturma yürütmesi yetkili idari mercinin iznine tabidir.
Görevi kötüye kullanma suçunda cezanın adli para cezasına çevrilmesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar verilmesi veya cezanın ertelenmesi kararı verilmesi mümkündür.
Kamu Görevlisi Kavramı
TCK ve CMK uygulamasına göre “kamu görevi” yapan kişiler memur sayılırken,“kamu hizmeti” yapanlar memur sayılmamaktadır. Bu doğrultuda bakanlıklar, il özel idareleri, belediye, köy ve tüzel kişilerine bağlı hastaneler ve sağlık ocaklarında çalışan hekimler ve diğer sağlık çalışanları memurdurlar. Kamu iktisadi teşebbüsleri ve kamu özerk kuruluşlarında çalışanlar da memur sayılırlar fakat muhakeme bakımından memur sayılmazlar, yalnızca özel kanunlarında yazılı rüşvet, zimmet ve irtikap gibi suçlarda memur sayılmaktadırlar.
Serbest çalışan doktorlar ve diş hekimleri ise ceza kanunu uygulamasında memur sayılmazlar; ancak serbest meslek sahibi olarak kendi faaliyetleri devam ederken, geçici olarak devletin ve kurumların sağlık hizmetinde, salgın hastalıklar sırasında ya da aşı kampanyasında çalışan serbest doktor veya diş hekimi bu görevleri sırasında işledikleri suçlardan dolayı ceza kanunu uygulamasında memur sayılırlar.
Hekimler İçin Soruşturma İzni
4483 sayılı kanun uyarınca kamudaki hastane ve sağlık merkezlerinde görev yapan sağlık çalışanlarının görevleri sebebiyle işledikleri isnat olunan suçun kovuşturulması yetkili idari makamın iznine tabidir. Hekim veya sağlık çalışanının kamu çalışanı olması veya kamu faaliyeti yürütmesi hallerinde yetkili idari merciinin izni ile soruşturma ve yargılama yapılabilecektir. Bu iznin verilmesi ya da verilmemesi kararına karşı ilgili tarafça itiraz etmek mümkündür. Soruşturma şartı olarak da bilinen bu usule göre kamu görevlisi hekim ve sağlık çalışanı hakkında ceza soruşturması ve kovuşturması yapılması savcılık tarafından alınacak soruşturma iznine tabi olmaktadır.
Ön İnceleme
Savcılık tarafında soruşturma izni verilmesi için başvurulan yetkili idari merci bir ön inceleme yapar, bir muhakkik (ön incelemeci) tayin eder. Ön incelemecinin hazırladığı rapor (ön inceleme raporu) doğrultusunda idari makam (ilçelerde kaymakamlık, illerde valilik) suç isnat edilen hekim hakkında soruşturma izni verilmesine ya da soruşturma izni verilmemesine karar verir.
Soruşturma İzni Verilmesi
Yetkili idari merci soruşturma doktor hakkında soruşturma izni verir ise, bu kararın tebliğinden itibaren şüphelinin 10 gün içerisinde Bölge İdare Mahkemesi (birtakım hallerde Danıştay’a) nezdinde itiraz hakkı vardır.
Soruşturma İzni Verilmemesi
Eğer yetkili merci tarafından soruşturma izni verilmemesi kararı verilir ise bu durumda da yine 10 günlük süre içerisinde üst merci’e Bölge İdare Mahkemesi (birtakım hallerde Danıştay) nezdinde soruşturma izni verilmemesi kararına itiraz etmek mümkündür.
İtiraz
4483 sayılı kanun uyarınca soruşturma izni verilmesi ya da verilmemesi kararına karşı itirazın 3 ay içerisinde sonuçlandırılması öngörülmüştür. Soruşturma iznine dair verilecek bu karar nihai ve kesindir.
Soruşturma izni verilmemesi kararına itiraz reddedilirse yahut soruşturma izni verilmesi kararına itiraz kabul edilirse cumhuriyet savcılığı soruşturma işlemlerini yürütecek, delilleri toplayacak ve yeterli delilin ve şüphenin varlığı halinde iddianame hazırlayarak kovuşturma için mahkemeye sevk edecektir.
Süreç
Tıbbi uygulama neticesinde doktorun ve diğer sağlık çalışanlarının kusuru veya ihmali ile zarar gören ve hakları ihlal edilen hasta veya hasta yakınları, hekimin veya sağlık çalışanlarının cezai sorumluluğundan hareketle Cumhuriyet Savcılıklarına şikayette bulunabileceklerdir. Burada doktor veya sağlık çalışanı devlet hastanesi gibi kamu kurum ve kuruluşunda çalışıyor ise görevleriyle ilgili işledikleri suçlar kapsamında ilgili savcılık, yukarıda değinildiği üzere 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun uyarınca, öncelikle memurun bağlı olduğu kuruma yani idareye soruşturma izni için başvurulması gerekecektir. Zira suç isnadı için eylemin gerçekleştiği tarihinde kamu görevini ifa eden hekim hakkında 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun uyarınca soruşturma işlemlerinin başlatılması idarenin onayına tabidir.
Soruşturma izni verilmesi kararı ile (soruşturma izni verilmemesi kararına itiraz halinde itirazın reddi kararı ile), savcılık suç ve delil araştırması yaparak soruşturmayı tamamlar. Bu aşamada savcılık tarafından kovuşturmaya yer olmadığı (takipsizlik) kararı verilebilmesi mümkün olmakla birlikte yeterli suç şüphesinin varlığını tespit ederse iddaname hazırlayarak mahkemeye sunar.
İddianamenin mahkemece kabul edilerek yargılamaya geçilmesi ile soruşturma aşaması tamamlanmış ve kovuşturma aşamasına geçilmiş olunur. Burada delilleri etraflıca değerlendirecek olan mahkeme suçun işlendiği hususunnda maddi ve manevi unsurların varlığını tespit ederse cezaya veya güvenlik tedbirlerine hükmedecek, yahut suçun işlendiği konusunda mutlak kanaate varılamaz ise sanık hakkında beraat kararı verecektir.
Adli Para Cezası
Belirli suçlar kapsamında suçun işlendiğinin tespiti halinde mahkemece yalnızca adli para cezasına hükmolunabilir ya da hükmolunan hapis cezasının yanında adli para cezası da verilebilir. Görevi kötüye kullanma ve yaralama suçlarında adli para cezası verilmesi mümkündür. Fakat hükmün açıklanması kararı ile birlikte infaz edilmeyen hapis cezası, adli para cezasına çevrilemez, hapis cezası olarak hükmün açıklanması kararı verilir.
Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
HAGB olarak da ifade edilen bu durum sanık hakkında verilen bir cezanın belirli şartlar altında hukuk dünyasında sonuç doğurmaması şeklinde ifade edilebilir. Beş (5) yıllık denetim süresi içerisinde kasten bir suç işlenmemesi halinde ceza verilmemiş gibi sonuç doğurur, verilen hüküm açıklanmaz, adli sicil (sabıka) kaydında yer almaz.
Eğer bu 5 yıllık denetim süresi içerisinde kasten bir suç işlenirse HAGB kararında verilmeyen hapis veya para cezasi infaz edilir. Fakat 5 yıllık denetim süresi içerisinde kasten bir suç işlenmesi halinde mahkeme sanığın durumuna ve halin icabına göre hükmü açıklarken cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine veya hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine ya da cezanın çevirilmesine karar verebilir.
Cezanın Ertelenmesi
Belirli suçlar kapsamında suçun işlendiğinin tespit edilmesi ile fail hakkında hükmedilen hapis cezasının infaz edilmemesi, infazından vazgeçilmesi, cezanın belirli şartlar altında infaz edilmiş sayılması şeklinde cezanın ertelenmesi mümkündür.
Görevi kötüye kullanma suçu Hekim taksirli hareketiyle hastanın ölümüne neden olmuşsa ve hâkim 2 yıldan başlayan cezanın asgari haddinden ceza tayin etmişse (TCK 85/1), bu durumda bu cezanın ertelenmesi mümkündür: Bunun için hakkında hüküm verilen kimsenin “daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması” ve “suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması” (TCK 51/1) gerekir.
Cezanın ertelenmesi mağdurun uğradığı zararın giderilmesi koşuluna bağlanabilir (TCK 51/2). Cezası ertelenen kimse hakkında hâkim, “bir yıldan az, üç yıldan fazla olmamak üzere, bir denetim süresi belirler”. Cezası ertelenen kişi bu süre zarfında kasıtlı bir suç işlemediği takdirde, cezası infaz edilmiş sayılır ve bu suçtan dolayı artık cezaevine girmesi söz konusu olamaz (TCK 51/8). Ancak cezası ertelenen kişi bu süre içinde kasıtlı bir suç işlerse, ertelenen cezanın kısmen veya tamamen cezaevinde çektirilmesine karar verilir (TCK 51/7) Bu durumda ayrıca yeni suçtan dolayı verilecek ceza da bu cezaya eklenecektir.
Tıp Ceza Avukatı
Malpraktis nedeniyle hekim veya diğer sağlık çalışanlarının şüpheli ya da sanık oldukları ceza muhakemesinde hekim ve sağlık çalışanlarının haklarının korunması avukat yani müdafii için uzman olması önem arz etmektedir. Tıp ceza hukukunun kendine münhasır alanı, malpraktis iddiası ile karşılaşan hekim ve sağlık çalışanını hakkıyla savunabilmek için tıp hukukunun tecrübe edilmiş olmasını ve tıp ceza hukukunda deneyimli hukukçu olmasının yanı sıra tıbbi terminoloji bilgisi ile vakıa yorumlanmasını ve çözümlenmesini de gerektirmektedir.
Hukuki sorunlarınıza ilişkin detayları öğrenmek ve hukuki destek almak için bize ulaşın.
Yazar hakkında